bugün

entry'ler (569)

ilk buluşmada kıza döner ve kutu kola ısmarlamak

(bkz: tıkanıklık geliştikçe başlık uplamak)

bayram klişeleri

hani vardır ya her bayram yaparız istisnasız. klişe olduğunun da farkında olduğumuz halde.

mesela dün çarşıda geziyorum. şeker satıyor esnaflar. insanlar ise satın almıyor, adeta saldırıyor şekere. şeker yemesi yasaklanmış bir çocuğun evdeki elegan zulasının yerini gizlice bulduğundaki gibiler üstelik. kendimi bir garip hissettim. şeker alsam mı almasam mı? yok hayır yani şimdi çoluk çocuk kapıyı çalıp da bayramınız kutlu olsun derse ne bok yiycem diye düşündüm. veririm 5 er tl dedim önce; ama kendi çocukluğumdan bildiğim bir şey var.

çocuklar bayram boyunca bir araya geldiğinde aralarında
-lan şu apartmanda biri var para veriyo.
+hangi apartman? bize de göstersene
-gelin gidelim, nasıl olsa hatırlamaz bir daha verir.

benzeri bir konuşma geçmesi muhtemeldi. bütün maaşımı daha ayın ilk on gününde çocuklara yedirecek değildim! o halde şeker alayım dedim. oha , badem şekeri gördüm önce. çok severim ama, çok pahalı lan, para dağıtmıştan farkım kalmazdı o şekilde. bakınıp geri döndüm otoparka doğru.

evet. evet biliyorum, o esnaf arkamdan "işte!!! bayramda şeker almayan şerefsiz şu yürüyendir linç edin !" dedi. demediyse öyle gibi baktı. şekersiz bayram olur mu yav? resmen baskı altındayım şeker klişesini yerine getirmediğim için. adeta bir ritüelin en önemli basamağı atlanmış da, her şey havada kalmış gibi hissediyorum. ama o fırlama ve uyanık çocuklara iyi oldu iyi!

bir keresinde de yine kurban bayramında mangalı yakmışız. et kokusu arzı sarmakta! kızıl havaları seyret ki akşam olmakta!
ama gel gör ki hiçbirimiz aç değiliz. tatlılar baklavalar, içli köfteler ve ayda bir yenilen zenginlikte bir kahvaltı sofrası sonrası kurban kesilmiş. adettendir ya hani illa mangal yakılacak . her zamanki gibi çiğ ete dokunmayacak kadar doktor ve tok olduğu halde mangal yaktıracak kadar insan olsam da, bu klişeyi atlayamazdım. o mangal yanacak, doymak üzerine espriler yapılacak, mangal yelleyene "ehehe abi mangalda kül bırakmadın" esprisi yapılacaktı. hepsini kafamda bir sıraya oturtmuştum ki, birden bire kötü bir koku geldi. bayramın en iğrenç klişesi. etler doğranmaya falan başlarken, hayvanın barsakları mutlaka hasar görür bir yerlerden. adamlar genel cerrah değil neticede, biri babam biri dayım. senden benden bizden yani. tüm planım alt üst oldu. aslında daha doğrusu midem alt üst oldu ve kaçtım.

bir de kolonya klişesi var. toplum olarak her tuvalete giriş ve çıkışımızda en az üçer kez ellerini yıkayan insanlar olduğumuzdan, el hijyenine çok önem veriyoruz ya hani, onun bir dışa vurumu olarak kolonya ikram edilir. bunun sırasını karıştıran bazı insanlar yüzünden, az mı tariş tütün kolonyası aromalı lokum yedim ben? az mı sızladı bayramda kenarlarını kopardığım tırnaklarım? bunların hesabını veren yok, varsa yoksa klişeler. lan o dört günlük bayram geçtiğinde, kalan 360 günde aynı yere misafirliğe gitsem, elime bir damla su dökmezler. bayramda da çok bonkör oluyorlar evet.
hepsi pislik bunların. çocuk da, dayım da, kolonyayla kopmuş tırnak kenarımı acıtan ev sahibi de. daha fazla sinirlenmeden susuyorum.

aselsan ın israil e satılmasına sevinen akepeli

http://www.aselsan.com.tr....aspx?mid=119&oid=248

twitter usulü karakter tanımlaması

twitterda kullanıcıların kendileri hakkında yazdığı boktan tanımlamalardır. Ama bu her yerdeki gibi değil. bir cv değil bir özgeçmiş değil. Örneklerle açıklamak gerekirse:

1-Tuvaletin ışığını ayağımla söndürürüm, anahtarı kaybolmuş dolapları makasla açıp hayat kurtarırım,bi dee şarkı söylerim
ulan marjinallik resmen paçasından akıyor şerefsizim. ne kadar sıradışı bir hatun yaa. aşık oldum bu tanımlamayı görünce her gün rt ediyorum. her twitini favorilerime ekliyorum. o derece yani

2-Tarihe olan bir ilgisi var fakat sayıları sever.Kore hayranıdır.Koyu Trabzonspor'lu ama Samsunlu
cümle kurgusundaki benzerlik sizin de dikkatinizi çekti değil mi? hangi boktan akımın parçası olmaya çalışıyorlar anlamış değilim.

3-Beşiktaşlı, Dişi Kartal, Starbucks Çalışanı, Halkla ilişkiler Uzmanı, Hastrolog...
oha hastr diyorum başka bir şey değil. starbucks da kahveniz kremalı mı diye sormayı müthiş bir meslekmiş gibi yazması, halkla ilişkiler uzmanı yapmış bunu. hastrologmuş. ulan insan götünden uydurur da bu kadar mı boktan olur. Ayrıca hatırlatayım: Neoloji denen bir şey vardır bu şahsın yapmış olduğu şeydir. kelime uydurmak ki çok ciddi bazı psikotik hastalıkların bulgusudur.

4-Şiropraktör,insan BilimciBursa-Uşak arası git gel,Öğrenci.. Harcayamadığın para,senin paran değildir
ulan bir insanın aynı anda üç mesleği olmasını kabul ettim. harcayamadığın para senin paran değildir sözü ne alaka yani?

5-Papaz hergün pilavyemez ben yerim 1 Alex değilim ama Liv Tyler'la da evli değilim Sevdimi tam sever silerken destek isterim hepsiden öte istanßuL Beyfendisiyim
buna yorum yapmıycam yaa artık yüreğim kaldırmıyor. yazdığıma entrye burada son veriyorum.
kalın sağlıcakla.

winterfell den yola çıktı yiğitler

çalıntıdır.
http://ulu.so/uv9jg2

görüştüğüm biri var

Bir kız neslinin ağzına sakız olmuş cümledir. Sevgili olmaya çalıştığı biri olduğunu ifade etmek için kullanırlar nedense.

Görüşmek, nedir görüşmek ya, ne konuda görüşüyorlar hep merak etmişimdir. mondros antlaşması gibi bir şey imzalayacaklarmış gibi konuşmak neden yani?

gömüştüğüm biri var dese daha çok saygı duyacağım bu insanların, acilen yeni bir tabir bulmaları gerekmekte. Lütfen yardımcı olun!

ilk kürt destanı olan dövlet bizö bahmiyir destanı

ERGENLERiN ırkçılık yapmak amacıylavar olduğunu iddia ettiği destandır.
Ayrıca:

Evet sana sana sana hepinize be... rezil iğrenç yaratıklar.. hiç mi insanlık yok sizde ha? nedir bunlar ha nedir? nasıl yollarsınız bu pislikleri o tertemiz insanlara.. onlar kitap istiyor, kalem istiyor, okul istiyor okumak istiyor.. onlara yardım elinizi uzatacağınıza birde utanmadan, sıkılmadan alay ediyor küçük görüyorsunuz.. aslında alay edilecek küçük görülecek birileri varsa o da sizlersiniz.. hiç bir işe yaramayan asalak gibi yaşayan sizler.. utanacağınızı bilsem yüzünüze tükürmek isterdim ama ondan da anlamazsınız ki siz...

fakir çocuk vs zengin çocuk

zengin çocuk 19 mayıs gösterilerinde görevlidir vs stada gider. fakir çocuğa sadece andımız okutulur.

sinema tarihinin en sert karakteri

konduktan sonra yumuşayan karakterdir.
conan.

türk erkeğinin öküz olduğu gerçeği

(bkz: kadınların öküze tapması/#12781825)

çocukların hayatını mahveden detaylar

Şu şekilde örneklenebilir:
Uyarı: Örnekler çok çarpıcı olup çocukluğunuza götürebilir. Okuyun, okutturun.

- Hugo ve Tolga Abi: Kendimiz küçücüktük ama , dünyamız kocamandı o zamanlar. 5 duyumuz vardı, ama herkesten daha içli, daha hisliydik aslında. Kendimiz olmasak da başkalarının mutluluklarını heyecanla izliyorduk, ya da birileri izletiyordu. Hugo dan bahsediyorum evet. Hugo ve Tolga abi"Telefon faturası da neymiş" diyerek çocukları için hugo yu arayan anne babalara hayran kalır, kendi anne babama kızardım. Bazıları arardı oynayamazdı bile. Tüm haklarını anında bitirirdi. Kimisinin tuşları bip sesi çıkarıyor taramalı gibi ses çıkarıyordu. Onlar ise oynayamıyordu nedense. Biz hiç arayamıyorduk. Üstelik bizim telefonun tuşları taramalı gibi olandan bile değildi. Bizim telefon çevirmeli telefondu. Tuşları bile yoktu. Arasak ne değişirdi ki? Kimisi arardı, birinci olurdu, onlara hediye gönderilirdi. Ne şanslı çocuklardı onlar. Derken bir gün bir çocuk hugo ve tolga abi ye küfrederek intikamımı alıverdi. Tolga abi de defoldu gitti.

-Şifreli kanal: Hugo paralıydı evet, telefon etmek gerekirdi. Çizgi filmler de mi paralıydı sanki, televizyonu açtım, daha önce hiçbir yerde görmediğim bir çizgi film yayınlanıyordu. Çok sevmiştim. Heyecanlanıyordum ama, görmeniz gerek. hoplayıp zıplarken, bir de baktım, birden bire ekran karıncalarla doldu. izlediğim kanal, şifreliymiş. düz antenden niye yayın yapıyorlarsa, amaçları sadece imrendirip çocukların kalbini kırmaktı ve çocukların kalbini kıran herkes ölmeliydi.

-Atari Adaptörü: Neyse ki akrabamız çoktu memlekette. Sık sık ziyaretlere giderdik onları. Bir akrabamıza gittik. bisiklet desen on numara. şortlar şapkalar fiyakalı (bu kelimeyi de cümle içinde kullandım ya artık ölmem). oyuncaklar falan hepsi o biçim. Atari eksik miydi peki? Tabiiki hayır. Atarileri vardı lan, zenginliğe bak! Atari kasetleri 9999999 in 1 şeklinde olan adi kasetlerden de değildi. Çok acayip oyunlardı. "Dur ben oynayayım sonra da sana vereyim" dedi piç! Sabrettim, izledim, izlerken de eğleniyordum, nasılsa sıra bana gelecekti. Üstelik nasıl oynayacağımı öğreniyordum. Tam sıra bana geldi, "Hı? Bakıyım, aa adaptör ısınmış" deyip topladı. Bu hissi bir kere daha yaşamıştım, dondurmam elimden yere düştüğünde. Bense geldiğinde tüm oyuncaklarımı ona verirdim. Gün sonunda ise ağlayarak bir oyuncağımı bırakmaz ve yanında götürürdü aynı çocuk.

-Sünnet olmak: derken en büyük abim evlenecek diye sünnet ettirelim de aradan çıksın dediler benim için. Nasıl bir şey olduğunu tahmin edebiliyordum. Hayatımın en karanlık günlerini yaşadım. Hüngür hüngür ağlarken, ağzıma basılan lokumlar kadar büyüktü hissettiğim acı.

-ilkokul Muayeneleri: Biraz daha büyüyüp okula gitmeye başladım. Okulda birinci sınıfa yeni yeni alışmışım. Sıra arkadaşımla her gün birbirimizi tokatlıyoruz yani o derece. Zehir gibi bir çocuktum, doğrudan 2. sınıftan başlatmayı düşünmüşlerdi. Derken bir gün doktor amcalar girdi içeri. Tüm kızları dışarı çıkardılar. Erkekler içeride bekliyorduk ne olacak diye. Sonra sırayla çağırmaya başladılar bizi. Açtık hepimiz sırasıyla ve sıra bana geldiğinde birisi testis lerime dokundu şöyle bi. Sorarım yani nasıl bir mantık. 20 tane küçük çocuğu sırasıyla soyundurup herkesin ortasında inmemiş testis muayenesi yapan zihniyet psikiyatri konusunda da o derece yetenekli mi? düşünceli mi?

-adam olacak çocuk: Televizyonu çok severdik. Seksenli yılların başında giderek yaygınlaşmakta ve ilgi çekmekteydi. chp nin tek parti dönemi gibi, tüm kanallar trt ye aitti o dönemler. bir başka gece, susam sokağı, doğru ahmet ile bay yanlış gibi programlar vardı evet, ama içlerinden bir tanesi vardı ki, adam olacak çocuk diye, beni kilitlerdi resmen. Programı yayınlandığında kendimizi ekranda yayınlanan çocuklarla yarıştırırdık. konuşmaktan haberi olmayan embesil çocuklar bile oraya çıkabilmişti ancak, ben oraya çıkamıyordum, bunun için fırsatım yoktu. Program bitiyor, çocukların öküz gibi şişman olanına da güzel kız çocuklarına da oyuncak seçme hakkı verilirdi, ekrandan bir oyuncak seçerdim, kimse seçmezdi bile onu. O seçilmeyeni bana da göndermezlerdi. Haksızlıktı bu başka bir şey değil. Diş fırçası dağıtırlardı. Kendi fırçama bakardım, dede fırçası gibi tek renkli banat. Orada rengarenk diş fırçalarını görürdüm. Üzülüyordum, başka çocuklar kadar şanslı olamayışıma.

Hepimiz çocuktuk, hepimizi üzdüler, kalbimizi kırdılar. Ve çocukların kalbi kırılırsa, asla düzelmez.

(bkz: tayt giydirilen erkek çocuk/#12915784)

500 tl lik telefona sahip olup israfı eleştirmek

2500 TL ye iphone4s getirten tiplerin yaptığından daha kabul edilebilir.

coito ergo sum

nickine çok güldüğüm yazar... O değil de kimse anlamıyo sanırım anlamını.

teflon

(bkz: sözlük yazarlarının otobiyografileri/#12988870)
bu entrysi sözlükte işte budur üstat listemdeki yerini hakeden tek entrydir. saygı duyup biat ediyorum. Yaz de yazayım abi *

sekizinci nesillere laf eden uludağ yazarı

yedinci nesil olup da 16 yaşında olduğunu öğrendiğim ... nickli yazardan sonra hiç saygı duymadığım kişidir.

sözlerimi kıro dili ve edebiyatının ünlü beyiti ile bitirmek istiyorum:

nesile bakmam, iyi yazar mı diye
entry e bakarım adam mı diye.

ilkokulda öğretmenin gözdesi olmak

(bkz: ilkokuldaki fakir çocuk/#12467336)

sesi güzel uludağ sözlük yazarları

kullar yaratılırken, bazı özellikler alınınca bazı özellikler veriliyor diye düşünüyorum. sesi güzel olan insanlar da böyledir.

çakma ayakkabı giymekten utanmayan insan

yıllar öncesiydi. ilkokul yıllarındayım.1993-1994 olsa gerek. kalbim her zamanki gibi kaldırabileceğinden çok daha ağır yüklerin altında eziliyordu. abilerimden benimle en çok ilgileneni a.b.d. ye doktora yapmaya gitmişti. her gün biraz daha özlüyordum. çocukluğum elimden alınmış gibi geliyordu. her yıl bana bir spor ayakkabı fazladan alıyordu bu abim çünkü çalışmaya başlamıştı. bir yıl sürmedi bu saadet dönemi. yerini sadece acı almıştı.

Her sınıfta olur ya hani, adidas yeni bir ayakkabı çıkarınca ilk alan bi piç vardır, ya da sony yeni bir walkman çıkarınca ilk alan bi orospu çocuğu, şimdileri iphone u türkiyeye gelmeden alan götlekler de var. onlardan bizim sınıfta neden bu kadar çok vardı bilemiyorum.

Neticede bir varoş semti okulu, nereden buluyorlarsa parayı. Belki de az buçuk kaliteli bir şey bile bana çok erişilmez geldiği için böyle düşünüyorumdur.

Ayağımda pazardan alınma ayakkabılarımdan biri olurdu genelde, bir tane spor ayakkabı, futbol oynanamayacak olanlardan, bir tane de normal siyah ayakkabı alınırdı yırtılana kadar. (yırtıldıktan sonra ayakkabı giyenler kardeşimdir)
Bu benim psikolojimi bozmaya yetiyordu. Şimdi olsa hiç umurumda olmazdı ama, nedense o dönemler çok utanıyordum bu durumdan ama bir şey de yapamıyordum.

ve sonrasında hayatımın en güzel hediyelerinden biri geldi. bir gün kargo bir paket getirdi abd den; abim göndermiş, heyecanla açtığımda, reebok marka bir ayakkabı gördüm. çok ilginç bir ayakkabıydı, birkaç numara büyüktü ama, bağcıkların altında kalan kısmında ilginç bir sistem vardı ve şişirilebiliyordunuz o bölgeyi, böylelikle ayağınıza uygun boyuta geliyordu ayakkabı. Hemen giydim bir mutluluk ki anlatamam be, tabii ayakkabı eskidi bir iki yıl içinde, ama giyecek başka "markalı" ayakkabım olmadığı için ben sadece o ayakkabımı giyiyordum.
o ayakkabıyı markalı ayakkabı takıntısı yüzünden 5 ya da 6 yıl aralıksız giydim.

şimdi düşünüyorum da, keşke bir akşam, babam eskisi gibi eve gelse...
geldiğinde elindeki siyah ve kötü kokulu poşetin içinden, pazardan alınmış bir ayakkabı çıksa.
ve ben de, sobaya yakın bir köşeye sinmiş, http://ulu.so/uaakg2bu lastik toplarımla oynuyor olsam.
keşke...

van a gönderilen yardım kamyonların yağmalanması

acı dolu bir gerçek.

Önceki gün facebookda birinin paylaştığı ultra cahil bir paylaşımı görmüştüm.

--spoiler--
DEPREM Bölgesindeki belediye başkanları çağrıda bulunuyor :
iş makinelerini buraya gönderin
cevap ; iş makinalarını yaktınız...
doktorları buraya gönderin ;
doktorları öldürdünüz....
polis gelsin....
polisi taşladınız...
mehmetçik bize yardım etsin...
mehmetçiği ŞEHiT ettiniz..edenlere yardım ettiniz...
para gönderin ; gönderdiğimiz paraları belediyeleriniz pkk ya verdi....
AMA BiZ iNSANIZ , MÜSLÜMANIZ, HAiN DEĞiLiZ, MERHAMETLiYiZ... TÜRK'ÜZ. BEKLEYiN GeLiyoruz...
K. AYDOĞDU
--spoiler--

Nefret etmiştim bunu paylaşan faşist arkadaşlarımdan. Yani insanlığını kürtlüğe türklüğe indirgemiş, sığ beyinli öküzün tekiydi.

Şimdi ise van a gönderilen yardım kamyonlarının yağmalandığını öğrendim çok üzülerek. Ancak şimdi arkadaşlarımızın bu konuda yanılmasını istemediğim için, naçizane düşüncemi belirteceğim.Şahsen ben bu yağmacıların deprem mağduru vatandaşlarımızın olmadığını düşündüm. Bunlar zavallı evsiz, depremzede vatandaşlarımızın erzağını elinden çalan şerefsizlerdir. Bir bebeğin bezini, battaniyesini, bir çocuğun yemeğini elinden kaçırıp alacak kadar aşağılık insanlar da varmış evet.

Bu konuda gerekli önlemler alınıp, gönderilen yardımların doğrudan "deprem mağdurlarına" ulaştırılması gerekiyor.

habertürk ün manşeti için ne dediler

habertürk yetkilileri: ben tirajıma bakarım, sattığım gazeteye bakarım. Elde edeceğim gelir önemlidir, yoksa kadın madın şiddet falan hiç umrumda değil.

Vatandaşlar: o da şöyle şöyle böyle böyle yapmasaydı iyi yapmışlar orospuya.

Kadınlarımız: Olan yine bize oluyor.